Haramiler | Konular | Kitaplar

İslam'da hırsızlığın cezası

Bir olayın öncesi, olayın anı ve sonrası vardır. Şimdi geliniz, batı tarzı yaşam düzeni ile İslami yaşam düzeninin hırsızlık olayına bakışını, olayın önce, anı ve sonrası ile kıyaslayarak karşılaştıralım:

Hırsızlık bir hastalıktır. Buna alışan insanlar bir kaç ay yatmakla düzelmez, aksine bu işin kıdemlilerinden cezaevlerinde ders alıp, daha bir bilenmiş olarak cezaevlerinden çıkarlar.

Özellikle günümüzde cezaevlerini, kış yaklaştığında küçük bir adi suç işleyerek, kışı geçirmek için kullanan "mevsimcilerin" bulunduğunu düşünürsek, hırsızlığa karşılık cezaevlerinin caydırıcı bir unsur olmadığı görülmüş olur.

Hırsızlık cezası, hırsızlıktan caydırmalıdır.

Bu nedenle kimseye torpil, adam kayırma yapmadan tüm seviye-mekandaki insanlara bu ceza uygulanmalıdır. Efendimiz aleyhisselam, zengin bir arabın kızı hırsızlık yapıp ta cezanın kıza uygulanmamasını isteyip, " O ileri gelen birinin kızıdır, cezayı azaltalım" talepleri ile karşılaşınca

"Vallahi hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa yine aynı cezayı veririm" buyurmuştur.

İslam hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için, önce hırsızlığa neden olan olayları (açlık, kıtlık, işsizlik...) ortadan kaldırmayı amaçlar.

Bir ülkede açlık, kıtlık, işsizlik varsa, o ülkede hırsızlığın cezası uygulanmaz.

Hz. Ömer, kıtlık vakti hırsızlık cezasını yasaklamış, kendilerini aç bırakıp, hırsızlık yapmak zorunda bırakılan hizmetçilere değil, onları o hale düşüren kişiye ceza vermiştir...

Halbuki batıyı esas almış düzenlerde, kişi açlık, zaruret, işsizlikten ... dolayı hırsızlık yapsa, cezasını mutlaka görür.

O kişiyi o hale düşüren ortam, şartlar göz önünde bulundurulmaz.

İslam ise, kişilerin asgari ihtiyaç maddelerini karşılayacak ortamı oluşturup, aç, işsiz...kimse ortada kalmadıktan sonra; toplum, genel itibarıyla derinlemesine ve geniş bir açıdan bilinçlendirilip, eğitildikten sonra, hırsızlık cezasını uygulamaya başlar.

Kısaca efendim hırsızlık olmadan önce, İslam gerek şartlar, gerek eğitim olarak, hırsızlığa neden olacak durumları ortadan kaldırır.

Hırsızlık olduğunda bakılır ;

Eğer hırsız, akıllı, ergen ise (çocuk, deli değilse)

Mal belli bir değerin üstünde olursa (sikkeli, halis 10 dirhemin üzerinde olursa...)

Mal gizlenmiş iken, evde, iş yerinde... korunan, kapalı bir yerde iken çalınmış ise,

Hırsızın, çaldığı malda mülkiyet hakkı yok ise,

Mal, kamu malı değilse,

Çabuk bozulan et, süt, yaş meyve,... değilse,

Eşi, çocuğu, babasının... malı değilse,

Mahkemeye başvurmadan önce, mal geri verilip tevbe edilmemiş, uslanılmamış işe, İki şahit var ise veya hırsızın itirafı ile suç kesinleşmiş ise,

Tüm bu şartlar var ise ... hırsızlığın cezası uygulanır ancak.

Batı tarzı adalet sistemine baktığımızda, hırsız çocukta olsa, mal açıkta da olsa, çalınan mal yakın akrabanın da olsa, kamunun veya belli bir değerle sınırlan-dırmadan, az bir değere ( Bir simit, ekmek,... dahil) sahipte olsa, açlık, işsizlik... o kişiyi bu duruma düşüren şartlar gözönüne alınmaksızın, o kişiye ceza verilir.

Peki verilen cezaları kıyasladığımızda İslam'ın mı cezası yoksa batı düzeni bir ceza mı caydırıcılık özelliğine sahiptir?

Hapis cezasının caydırıcı olmadığı, bir otel gibi, kış mevsimlerinin geçirildiği, hırsızlığın ihtisasının yapıldığı mekanlar olduğu ... uzmanlarca itiraf edilen bir durumdur.

Hiç bir hırsız bu ortamda aldığı cezadan dolayı pişman olmaz, hırsızlığa niyet edenlerde, bu cezalardan çekinip, hırsızlıktan vazgeçmez. İslam ise verdiği ceza ile hırsızlıktan insanları caydırır. Hele hele, o insan aç, işsiz... değil ise, böyle bir cezayı göze alıp hırsızlığa niyet etmez.

Bir insan düşünelim. Bir emeklinin yeni aldığı 20-30 senelik çalışmasının karşılığı olan parayı, emekli ikramiyesini; aç, işsiz olmadığı halde, kısa yoldan köşeyi dönmek için çalmak amacıyla planlar yapıyor olsun. Bu düşünceler içinde yürürken bir kalabalık dikkatini çekse, yaklaşsa o kalabalığa ve sorsa " ne oluyor?". " Bir hırsıza had cezası uygulanıyor" cevabını alsa ve şu manzarayı seyretse: Bir hırsızın eli kesilmek üzeridir... ve kesilir...

Acaba bu hırsız adayı, yaptığı planları mı yoksa niyetini mi yeniden gözden geçirir. Sağ koluna bakıp, aç olmadığı, işsiz gez-mediği hayatını, aldığı İslami eğitimi, şartları... düşünüp, hırsızlık niyetinden vazgeçmez mi acaba ?...

Özetlersek efendim, İslam gerek eğitim, gerek emirler ( dayanışma, yardımlaşma, zekat, komşu hakları, kul hakkı...), gerekse açlık, kıtlık, işsizlik ... şartlarını göz önüne alıp, hırsızlığın olmayacağı bir ortamı hazırlamaya çalışır.

Yine hırsızlık olursa, belli şartları arar ( gizlenmiş, belli bir değerin üstünde, şahit...), tüm bunlar varsa, o adi hastalığın yayılmasına engel olacak, en katı ve caydırıcı cezayı verir ki, insanlar niyetleri bazında bile olsa, böyle bir şeye tenezzül etmesin.

Batı tarzı cezalandırmada ise, kişiyi hırsızlığa sürükleyen şartlara, olayın nedenlerine ve hırsızlığın olduğu andaki şartlara bakılmaksızın, asıl suçlular aranmadan, hırsıza bir ceza verilir ve bu cezada genellikle caydırıcı olmaktan uzaktır.

Namuslu, iffetli, helal kazanç, temiz bir ahlak, tatmin olmuş bir kalp ve müreffeh, huzur dolu bir ruh hali, birbirini seven koruyan, dayanışma içinde yaşayan bir toplum...

ve

huzurun olmadığı, harama bulaşmış, kan, rüşvet, hırsızlık, intihar ve bunalım içinde, cinnet olma noktasına gelmiş, ahlaksız, homo-lezbiyen bir toplum...

Aza kanaat, çoğa helal ile ulaşmaya çalışanlar topluluğu

ve

elindeki ile yetinmeyip daima daha fazlasına, gayri ahlaki, her türlü yol ile ulaşmaya çalışan, dünyasını hırs bürümüş, ahireti bedbaht olmuş insanlar topluluğu...

Biri İslam, diğeri gayri İslami yaşam tarzı...

Biri cennete, diğeri cehenneme götürüyor.

Seçim ise bizim...


Konular