Haramiler | Konular | Kitaplar

Devletin Malı Deniz mi?...

Botaştaki ihaleye fesat karıştırma, rüşvet alıp-verme gibi yolsuzluk iddialarıyla alakalı haberler günlerdir ülkemizin gündemini işgal etmiştir.

Önceki yıllarda da hırsızlık, gasp, vergi kaçırma, bankaların boşaltılması, kaçak elektirik ve su kullanımının artmasına yönelik haberler medyanın gündeminde yer almıştı.

Geçen günlerde Ümraniyede ayakkabı mağazasından sızılarak hemen yanındaki kuyumcu mağazasında yapılan hırsızlık zihnimizdeki tazeliğini korumaktadır

Bu tür haberler gün be gün artmaktadır.

Bu tür yolsuzlukları engellemek için kanunlar, yönetmelikler çıkartılmakta, polisiye tedbirler alınmaktadır.

İnsanlar paralarını muhafaza etmek için çelik kasalar kullanmaktadır.

Ama…

Ne hikmetse bu tür usulsüzlüklerin, hırsızlıkların, yolsuzlukların ve yozlaşmaların önüne geçilememektedir.

Bu yolsuzlukların artarak devam etmesi ister istemez insanların genlerinde yolsuzluk yapmaya meyil mi var sorusunu akla getirmektedir.

Ahzab suresinin 72. ayeti buna işaret etmektedir.

‘’Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler. Ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim ve çok bilgisizdir.’’

Bu ayet iki önemli hususa dikkat çekmektedir:

1)İnsanın yüklendiği emanetin ağırlığına ve taşıdığı sorumluluğa

2)İnsanın emanete riayet hususundaki başarısızlığına, bilgisizliğine, cehaletine. Dolayısıyla emanete riayet hususunda vefasızlığa meyilli olduğuna

Bu ayeti kerime efendimiz (a.s) döneminde ki yolsuzlukları, gululü (devletin malını zimmetine geçirme), vergi kaçırma, rüşvet gibi hadiseleri ve bu hadislere karşı peygamberimizin (a.s) tutumunu aklımıza getirmektedir.

Ebu Humeyd es-Sâidî’den (r.a) rivayet edilen bir hadise göre Resulullah(a.s), Ezd kabilesinden İbn’ül- Lütbiyye’yi zekat toplamakla görevlendirmiştir.

Bu zat zekatları toplayıp geldiğinde ‘’Şunlar size aittir. Bunlar da bana hediye olarak verildi.’’demiştir.

Bunun üzerine Efendimiz (a.s) minbere çıkıp ashabına şöyle seslenmiştir:

‘’ Benim zekat toplamak için gönderdiğim memura ne oluyor ki ‘şunlar size ait. Bunlar da bana hediye olarak verildi.’ diyebiliyor. Dikkat edin bu kişi evinde otursaydı kendisine hediye verilir miydi? Muhammedin kudreti elinde olan Allah’a (c.c) yemin ederim ki sizden her kim devlet malından aşırırsa kıyamet günü mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde gelecektir. Aşırdığı şey deve ise böğürecek, inek ise mölüyecek, koyun ise meleyecektir.’’

Sonra elini havaya kaldırdı. Üç kere Allahım! Tebliğ ettim mi? Dedi.( Buhârî, Zekat, 67; Müslim, İmaret, 26)

Buna ilave olarak Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: ‘’Devlet memurlarına verilen hediyeler gulûldür.(Rüşvet, devletin malını zimmetine geçirme) (Ahmet b. Hanbel, Müsned, V, 424)

Peygamberimiz (a.s) bu hadislerle devlet memurlarının - yaptığı kamu görevi karşılığında- aldığı hediyenin haram olduğunu ifade etmiştir.

Haramlık sebebi ise memuriyettir.

Çünkü memur devletin -kendisine vermiş olduğu maaş karşılığında- vazifelendirildiği görevi yapmakla yükümlüdür.

Yükümlü olunan vazifenin ifası karşılığında hediye almak ise rüşvettir.

Rüşvet kamu hakkını gasbetmek olduğu için rüşvetin azı da çoğu da haramdır.

Kamu hakkı ne demektir?

Devlete ait olan ve bütün vatandaşların ortağı bulunduğu bir tüzel kişiliğin bütün mali ve idari menfaatlerini bir arada tutan ve korunmasını gerektiren değerlerdir.

Ayrıca vakıf, dernek, sendika, kooperatif, fon, özel şirket vs. gibi vatandaşların parasını, işini ve emanetini koruyan tüzel kişiliklerin her biri de birer küçük hazine olması hasebiyle kamu hakları kapsamındadır.

Bu kurumlarda çalışan memurların devletin malını ve halka ait olan tüzel kişilikleri korumada ve kendilerine tahsis edilmiş olan görevleri en iyi şekilde ifa etmede hassas olmaları elzemdir.

Öncelikle bu hassas kurumlarda görevlendirilen kimselerin liyakat, adalet ve emanet ehli olmaları gerekir.

Görevli olduğu vazifenin önemine binaen yapılan hataya karşı geçmişin, bu günün ve gelecek nesillerin haklarını üzerine aldığının ve bu hakların hesabını ilahi huzurda nasıl vereceğinin şuurunda olmalıdır.

Bu kimseler bir gün yapmış olduğu hatayı anlayıp beraber yaşadığı insanların hakkını ödeyerek helallik alma imkanına belki sahip olurlar ama geçmiş ve gelecek nesillerin haklarını ödeyip helallik alma imkanına sahip değillerdir.

Ayrıca ifa etmiş oldukları görevler nedeniyle ülkemiz gibi yetmiş milyon nüfusa sahip olan ülkelerde hak sahiplerini teker teker bulup helallik almaları imkansız görülmektedir.

Örneğin: Kaçak elektirik kullanan kimse yetmiş milyon insanın hakkını zimmetine geçirmiştir.

Bu kimse teker teker hak sahiplerini bulup nasıl helallik alacak ve bu kadar insanın hakkının hesabını yüce Allah’a nasıl verecektir.

Peygamberimiz (a.s) kamu hakkını ihlal edenlere karşı oldukça hassas davranmıştır. Hatta ganimet malını aşıran birinin cenaze namazına katılmamıştır.

Hz Ömer (r.a) başka bir üzücü olayı şöyle naklediyor:

‘’Hayber savaşı günüydü. Ashaptan bir gurup geldi. ‘falanca şehittir, Falanca şehittir’ dediler. Sonra bir adamın yanından geçtiler ve ‘Falan kimsede şehittir’ dediler. Bunun üzerine Hz Peygamber (a.s) ‘ Hayır! Ben onu ganimetten çaldığı bir hırka veya bir aba içinde cehennemde gördüm.’ Buyurdular’’ (Müslim, İman, 182)

Şehitlik peygamberlik makamından sonra insanların alabileceği en büyük makamdır. En büyük ödüldür. Peygamberlerden sonra Allah’a(c.c) en yakın olan ve Allah (c.c) tarafından en büyük iltifata mazhar olanlar şehitlerdir. Bu makam, bu şeref, bu unvan herkese nasip olmamaktadır.

Dolayısıyla böyle yüce makama sahip olan şehitlerin şehadeti onların bir çok günahına kefaret olup, günahlarının bağışlanmasına vesile olmaktadır.

Ama…

Devlet hazinesini zimmetine geçirmek, kamu hakkını ihlal etmek, rüşvet alıp-vermek, belediyelere ve devlete ait olan arazileri gasbetmek, gibi günahlara, insanların ulaşacağı en büyük ödül olan şehitlik dahi kefaret olamamaktadır.

Yazımızın başına tekrar dönelim.

İhalelere fesat karıştırma, rüşvet alıp-verme, görevi kötüye kullanma, devlete ait arazileri türlü hilelerle zimmete geçirme, hırsızlık, gasp, vergi kaçırma, kaçak elektirik ve su kullanmayı engelleyen kanunlar, yönetmelikler çıkartılmasına ve polisiye tedbirler alınmasına rağmen neden bu yolsuzlukların ve yozlaşmaların önüne geçilememektedir?

İnsanları bu kamu haklarını ihlal etmekten alıkoyacak gerçek amil, iman, vicdan, vatan sevgisi, kul ve kamu hakkını gözetme hususunda manevi heyecan ve duyarlılığın artırılması, dini duyarlılık, ahiret inancı ve yapılan kötülüklerin, yenen haram lokmanın hesabının ilahi huzurda verileceği inancıdır.

Aslan ÇITIR


Konular